2016 Temmuz’unda gerçekleşen darbe girişiminden bugüne, Türkiye’de OHAL koşulları sabit hale gelmiştir. Erdoğan faşist iktidarı, direnenlere karşı her geçen gün keskinleşen bir savaş ilan etti. Devrimci örgütlere yönelik kesintisiz saldırılar, tutuklamalar, sokağa çıkma yasakları, işkenceler, katliamlar Türk ve Kürt devrimcilerin karşı karşıya kaldığı ağır koşulları ortaya koymaktadır. Erdoğan ‘’Gülen’ciliği’’ kendine gerekçe göstererek Türk devletinin tüm alanlarında bir temizlik harekatına girişti. Bu temizlik harekatının hedefinde sadece devrimciler değil aynı zamanda, ilerici insanlar da bulunmaktadır. Gazeteciler, kamu çalışanları, eğitimciler gibi. Her kim faşizme ve yaratılmaya çalışılan korku atmosferine karşı olduğunu açıkça ifade ederse, bu saldırıların hedefi olmaktadır. Bu tablonun göstergesi olarak, 100 binden fazla kamu çalışanının işten çıkartılması, yaklaşık 42 bin kişinin tutuklanması gösterilebilir. Bunlar, devrimci faaliyetlerinden ötürü baskıya uğrayanlardan, Erdoğan iktidarına karşı sosyal medyada paylaşımda bulunan insanlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Bu koşullar içinde, Ankara’da işten çıkartılmalara karşı, kendisi de ihraç edilmiş bir öğretim üyesi olan Nuriye Gülmen, aylara varan direnişi başlatan ilk kişi oldu. Her gün direnişini kırmak için gerçekleşen gözaltılara karşı büyük bir kararlılıkla mücadelesini sürdürdü ve sonunda sesinin tüm Türkiye’de duyulmasını sağladı. Sloganı ‘’ işimize geri dönmek istiyoruz. OHAL’e hayır’’dı. Bu mücadeleye öğretmen Semih Özakça’da katıldı ve Nuriye Gülmen ile birlikte 11 Mart’ta açlık grevine başladılar. Haklılıkları ve aynı zamanda kararlı mücadeleleri ile Türkiye’nin birçok iline ve bölgesine seslerini duyurmayı başardıkları gibi aynı zamanda diğer ülkelerdeki emekçilerin büyük bir bölümüyle, işten çıkartılanlarla ve Türkiye halklarının farklı halk tabanlarıyla birleşmeyi başardılar. 22 Mayıs’ta anti terör onları gözaltına aldı ve ertesi gün tutuklandılar. Savcılığın talebine göre haklarındaki suçlama ‘’ direnişlerinin ölüm orucuna veya Gezi Parkı ayaklanmasına ya da 2010’daki TEKEL işçilerinin direnişine dönüşebilme ihtimali olarak gösterildi. (Tekel işçileri, sabit çalışma hakları ellerinden alındığında uzun sürece yayılan kitlesel eylemlilikler gerçekleştirmişlerdi). Bu gerekçelerin dışında sözde terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma iddiaları da dosyada yer aldı. Artık uzun sürece yayılan Açlık Grevlerini faşist devlete karşı, taleplerinin yerine getirilmesi için hapishane de sürdürüyorlar.
Bizler, kendi cephemizden, devrimcileri hatta küçük çocukları bile katleden faşist bir iktidara karşı haklı ve bir o kadarda zorlu bir mücadele vermekte olan açlık grevcilerine enternasyonal dayanışmamızı iletiyoruz. Kendisiyle farklı düşünenlere karşı her gün baskı uygulayan, gözaltına alıp, davalar açan, tutuklayan, işkence eden bir iktidara karşı mücadele ediyorlar.
Nuriye ve Semih ve halkları için hayatlarını veren tüm devrimciler, eşitsizliği, adaletsizlikleri temsil eden faşizme karşı aydınlık bir direnişin sembolleri oluyorlar.
AÇLIK GREVCİ NURİYE VE SEMİH DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.
TALEPLERİ DERHAL KABUL EDİLMELİDİR
OHAL’E KARŞI DİRENEN TÜRKİYE HALKLARI İLE DAYANIŞMAYA.
HALK CEPHELİ YOLDAŞLARA GÜÇ.
EMPERYALİZME VE FAŞİZME KARŞI MÜCADELE ETMEK SUÇ DEĞİL GÖREVDİR
GÖSTERİ VE TÜRKİYE BÜYÜKELÇİLİĞİ’NE YÜRÜYÜŞ
PERŞEMBE 1 HAZİRAN SİNTAGMA
SINIFSAL TAARRUZ (ANARŞİST VE KOMÜNİST GRUP)