Uncategorized

BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN NEDENİ ÖZEL MÜLKİYET HALKLARIN BÜTÜN SORUNLARININ SORUMLUSU EMPERYALİZM HALKLARIN BAŞ DÜŞMANI AMERİKAN EMPERYALİZMİDİR

1990’lı yılların başlarında emperyalistler, sınıf savaşımlarının son bulduğunu, kapitalizmin kesin zaferini kazandığını, emperyalizmin değiştiğini ve artık eski saldırgan emperyalizm olmadığını, dünyaya demokrasi taşıdığını, insan hakları taşıdığını ilan ettiler.
Ancak yaşanan gelişmeler böyle olmadığını, emperyalizmin değiştiği söylemlerinin birer yalan ve aldatmacadan ibaret olduğunu, emperyalizmin yine aynı, sömürücü ve saldırgan emperyalizm olduğu gerçeğini gözler önüne serdi, sermeye devam ediyor. Emperyalizmin değiştiği ve kapitalizmin kesin zaferini kazandığı söylemleri, emperyalizmin dünya egemenliğini ilan etmesiydi aslında ve dünya halklarına, Marksist-Leninist örgütlere ve ulusal kurutuluş savaşı veren örgütlere karşı büyük bir gözdağı içermekteydi. Emperyalistler 1990’lı yılların hemen başında ilk olarak Irak’a saldırarak bu gözdağını ve egemenliklerini pekiştirme çabası içine girdiler. Bu dönemde emperyalist egemenlik savaşının başını 1. ve 2. paylaşım savaşlarından en az zararla ve en çok kazanımla çıkan Amerikan emperyalizmi çekti. Dolayısıyla emperyalist kampın Irak saldısırının başında da Amerikan emperyalizmi vardı.
Amerikan emperyalizmi Irak saldırısında her türlü gelişmiş teknolojik silahları kullanarak hem dünya halklarına ve hem de emperyalist kamptaki gelişebilecek çıkar çatışmalarına kendi cephesinden tehdit savuruyordu. Amerikan İmparatorluğu tanımı esas olarak bu dönemin ortaya çıkardığı bir tanımdır. Bu tanımın iki önemli anlamı vardır. Birincisi Amireka’nın emperyalist kamp içindeki efendiliğini ifade ederken, İkincisi; Amerikan emperyalizminin dünya halklarıının sömürüsünden, yoksulluğundan, açlığından, işgallerden ve katliamlardan birinci dereceden sorumlu olduğunu ifade eder.
Amerikan emperyalizminin, emperyalist kampın efendiliğine soyunarak dünya halklarına karşı başlattığı saldırıların temelinde elbetteki Amerikan tekellerinin çıkarları yatmaktadır ve esas olarak imparatorluk koltuğunda oturanlar bu tekellerdir. Çünkü savaşlar esas olarak sınıf savaşımlarıdır ve sınıf savaşımlarının özünde sınıfların çıkarları yatmaktadır. Bugün dünya nüfusunun sadece % 6’sına sahip olan Amerika, tüm dünya toplam gelirlerinin % 50’sine sahiptir. Yani dünyanın tüm gelirlerinin % 50’si Amerika’ya, Amerikan tekellerinin kasalarına akmaktadır. Ekonomi dergisi Forbes’in yayınladığı raporlara göre sadece en zengin 400 Amerikan tekeli listesinin başında yeralan Bill Gates’in 2016 yılı itibariyle 86 milyar dolarlık serveti, Kosta Rika, El Salvadır, Bolivya, ve Uruguay gibi 140 ülkenin yıllık Gayri Safi Yurtici Hasılasından (GSYH) daha fazla.
Sömürgecilik, tarih sahnesine çıktığından beri, hangi bunalım dönemine ait hangi biçimi olursa olsun, halklara sadece açlık, sefalet, kan, gözyaşı götürmüştür. Gittiği ülkelere bunları götüren emperyalizm, o ülkelerin tüm zenginliklerini de kendi ülkesine taşımıştır. Bugün bu zenlikliklerin büyük bir çoğunluğu Amerikan tekellerinin kasalarına akıtılmaktadır. 400 en zengin Amerikan tekelinin kazançları 1.5 tirilyon dolar civarında iken, Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada yaşanan açlık sorununa kökten çözüm bulmak için gerekli olan yatırım miktarı 50 milyar dolardır. Yani tek bir Amerikan tekelinin servetinin yarısı bile dünyadaki açlığa kesin olarak çözüm bulabilir.
Amerika’nın dünya halklarına karşı işlediği en büyük suçların başında bu gelir. Dünya ekonomisine bir avuç Amerikan tekelinin sahip olduğu güç, işte bu vahşi sömürü ve gasptan elde edilmiştir.
Lenin emperyalizmi tanımlarken, “tekelci kapitalizmin en üst aşaması” değerlendirmesini yapar. Bu tanım emperyalizmin kapitalist toplumun son aşaması olmasının yanında çok önemli bir gerçekliği daha belirtir. Bu da tekellerin dünyadaki, ekonomik, siyasal ve kültürel egemenlikleridir. Bu egemenlik, düşünceden giyime, yeme içmeden okunan kitaplara, izlenen tv proğramlarından eğlence anlayışına, hükümetlerin yönetme politikalarına, aydınların halkla ilişkilerine, solun devrim, silahlı mücadele ve emperyalizme karşı bağımsızlık anlayışlarına kadar neredeyse hemen hemen her konuda belirleyici bir olgudur.
Tüm bunların anlamı; emperyalist saldırganlığın altındaki tekellerin yağma ve talanıdır. Bu yağma ve talan, ekonomik, siyasi ve kültürel egemenlikle sürdürülürken, emperyalizmin egemenliğini tanımayan, emperyalizme karşı savaşmaya, direnmeye devam edenlere karşı da emperyalist saldırganlık devreye giriyor, emperyalizmin egemenliğini kabul etmeyen örgütler, ülkeler, halklar terörist ilan ediliyor, katlediliyor, işgal ediliyor, tonlarca bombayla gözdağı veriliyor.
Emperyalizm her türlü aracı kullanarak yağma ve talanını devam ettiriyor.
Emperyalist yağma ve talan; 7 milyara yaklaşan dünya nüfusunun yüzde 70’inin yani 4 milyardan fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşıyor olması, 1.2 milyar insanın açlık sınırının altında yaşıyor olması ve her 5 saniyede bir çocuğun açlıktan ve açlığa bağlı hastalıklar yüzünden ölüyor olmasıdır. Her gün 17 binden fazlası çocuk 25 bin kişi açlıktan ölüyor. Her yıl 18 milyon insan direk açlıktan, 70 milyonu ise açlığa bağlı sebeplerden ölüyor. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre bu açlığın tamamen ortadan kaldırılması için gereken sadece 50 milyar dolar! Yani dünya tekellerinden birinin yıllık karı kadar bile değil! Açlığın yeryüzünden tamamen ortadan kaldırılması için gerekli olan miktar 50 milyar dolarken, sadece ve sadece Amerikan emperyalizminin 2015 yılı askeri harcamalarının tutarı 596 milyar dolardır.
Balzac “Her büyük servetin altında mutlaka bir suç yatar.” der.
Marks ise “Sermaye kan, ter ve gözyaşından oluşur!”der. Dökülen kan dünya halklarının kanıdır, ter dünya halklarının teri, gözyaşı dünya halklarının gözyaşıdır. Bu sömürü ve vahşetin altında yatan suç ise, emperyalist tekellerin suçlarıdır.
Sermaye kardır kar ise kanla beslenir; kar eşittir kandır ve bugün en büyük sermaye Amerikan tekellerinin elinde toplandığına göre, dünyadaki akan kanın baş sorumlusu Amerikan emperyalizmidir. Emperyalizmin değiştiği söylemlerinin yalan ve aldatmaca olduğunun en temel kanıtlarıdır bunlar. Söylendiği gibi ne emperyalizm değişmiştir, ne de emperyalizmin sömürücü ve baskıcı karakteri. İngiliz “yardım kuruluşu” Oxfam’ın raporuna göre; 2016 yılında dünyanın yüzde 1’lik nüfusuna denk gelen 70 milyon kişi dünyanın geri kalan yüzde 99’undan-dünya nüfusunun yaklaşık 7 milyar olduğunu düşünürsek- daha fazla servete sahiptir. Bir yanda yüzde 1’lik bir zengin, öte yanda yüzde 99’luk aç ve yoksul halk. Ya da 70 milyon eşittir 6 milyar 930 milyon kişi.
Dünyanın en zengin 8 tekelinin serveti ise dünyanın yarısından fazlasına, yani en yoksul 3.6 milyar insanın tüm gelirlerine eşit! Bu demektir ki; 1 zengin 450 milyon yoksul ediyor. Yeni sömürge ülkelerde her gün 1 milyar 200 milyon insan yatağına aç girerken, 8 tekel dünyanın yarısını kasasına indiriyor. Güney Asya’da her dört kişiden biri, Afrika’da ise her üç kişiden biri açlıkla boğuşuyor.
UNİCEF’in 2016 açıklamalarına göre Nijerya, Somali, Güney Sudan ve Yemen’de yetersiz beslenme nedeniyle 1 milyon 400 bin çocuğun açlıktan ölümle karşı karşıya ve açlıkla karşı karşıya kalan çocukların sayısı 2016 yılında, 2014 yılına göre yaklaşık yüzde 200 artış gösterdi.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün Mart 2017 açıklamasına göre, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan savaşlar yüzünden 30 milyon kişi kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya. Kıtlık ölümdür ve 30 milyon kişi şu anda kıtlıkla ölümün kucağına atılmıştır.
Değişmeyen gerçek budur, emperyalist tekellerin servetinin karşılığı dünya halklarının açlık ve yoksulluğudur. Sömürü ve zulmüdür. Sömürünün kaynağı özel müykiyettir. Marks, özel mülkiyeti bütün kötülüklerin anası olarak tanımlar.
Neden?
Çünkü; özel mülkiyet ile birlikte toplum içinde sınıflaşma ortaya çıkmıştır. Toplumlar sınıflara ayrıldıkça, sınıflar arası çıkarlar ve bu çıkarlara bağlı olan çatışmalar doğmuştur. Sınıflı toplumlardan önceki, ilkel komünal toplumda, insanların sorunları ve çıkarları ortaktı. Yaşam kaynakları ve bu yaşam kaynaklarındaki bölüşüm ortaktı. Toplumsal yaşamda bir denge sözkonosuydu. Bu dengeyi ortadan kaldıran özel mülkiyet ve onunla birlikte ortaya çıkan sınıflaşma olmuştur.
Özel mülkiyet öncesinde insan toplumsal bir varlık olarak yaşamını sürdürüyordu ve her insanın kendi çıkarları, içinde yeraldığı topluluktan bağımsız ve kopuk değildi. Her insan kendisi için yaşam kavgası verirken aynı zamanda içinde yeraldığı topluluğunda yaşam kavgasında yeralıyordu. Özel mülkiyetle birlikte bu durum değişmiş, artık mülkiyeti elinde bulunduranların çıkarları, toplumun çıkarlarından koparak kendi özel çıkarlarına dönüşmüştür. Burası insan emeğinin sömürüsünün de başlangıcıdır.
Artık toplum bir kere zengin ve yoksul, sömüren ve sömürülen olarak sınıflara ayrıldıktan sonra tarih bu sınıfların çıkarlarının savaşımı olarak devam etmiş ve kapitalizmin son aşaması olan emperyalizmin günümüzdeki Amerikan tekellerinin imparatorluğuna kadar devam etmiştir.
 Emperyalist kapitalist dünyada değişmeyen gerçek budur ve bu gerçeklik içerisinde imparatortuk koltuğunda oturan, dolayısıyla sömürü ve sömürünün yarattığı sonuçlardan birinci derecede sorumlu olan Amerikan emperyalizmidir.
AMERİKAN İMPARATORLUĞUNUN TESCİLLENMESİNDE ASKERİ SALDIRGANLIĞIN ROLÜ
Emperyalist tekellerin sömürü ve yarattıkları açlık ve yoksulluk tablosu halkların emperyalizme karşı öfkelerini de büyütmeye neden olmuştur. Bu öfkenin kontrol altında tutulabilmesi, emperyalizmin egemenliğini hedeflemesinin önüne geçilmesi için, emperyalistler bir yandan ideolojik ve pisikolojik savaş yürütürlerken, diğer yandan da saldırganlıklarına, işgal ve katliamlarına, komplo ve darbelerine devam ettiler.
Bunun için yüzmilyarlarca dolar askeri harcamalara ayrıldı. Füzeler, savaş uçakları, yeni yeni askeri araçlar, silahlar, bombalar… Hepsi tekellerin egemenliklerinin, sömürü ve talanlarının sürdürülebilmesi içindi.
2016 yılı itibariyle dünyada silahlanmaya harcanan para 900 milyar dolar olarak açıklandı ve bunun 596 milyar doları Amerika’ya ait. Yeni ABD Başkanı Trump’un göreve başlar başlamaz ilk açıklamalarından birisi, ABD’nin bugüne kadar Ortadoğu’ya 6 trilyon dolar akıttığı ve bu parayla da ABD’nin baştan başa iki kere yeniden kurulabileceğini açıklaması oldu. Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’ya 6 trilyon dolar akıtmasının nedeni, dünya egemenliğini pekiştirme meselesidir. ABD hem emperyalist kamp içerisinde ve hem de dünya halklarına kendi egemenliğini kabul ettirmeye çalışıyor ve bunun karşısında duran halkları “terörist” ilan ederek saldırıyor.
İstihbarat örgütleri kuruyor, kontr-gerilla örgütleri kuruyor, dünyanın çeşitli bölgelerinde cuntalar tezgahlıyor, faşist katilleri silahlandırıp destekliyor, artık kendi çıkarlarına hizmet etmekte yetersiz kalan iktidarları ve emperyalist sömürü zincirlerinin dışında kalan iktidarları şiddetle ve kanla devirip yerine kendi iktidarlarını kuruyor. Bunun için silahlanmayı ve saldırganlığını her geçen gün artırıyor.
2009 Amerikan Ulusal İstihbarat Stratejisi Proğramı raporuna göre 16 farklı ABD istihbarat örgütünde 200 binden fazla ajan çalışıyor ve o yıllar itibariyle bu örgütlerin yıllık toplam bütçeleri 75 milyar dolar.
2016 yılı Amerikan askeri harcamaları tam olarak 596 milyar dolar. Bütün dünyadaki  askeri harcamaların yarısından fazlası.
-Dünya ülkelerinin 157’sinde Amerikan askerleri var
-45 ülkede Amerikan askeri varlığı yok.
-63 ülkede Amerikan üssü ve askerleri var.
-11 eylülden beri 7 ülkede 13 yeni Amerikan üssü vardı.
-Son olarak Suriye’nin Rojova bölgesinde kurulan 7 yeni üssü daha bunlara eklemek gerekir.
Amerikan Savunma bakanlığının  raporuna göre 130’a yakın ülkede 702 tane amerikan askeri varlığı yada üssü var. Ayrıca ABD içinde de 6000 üsse sahiptir.
Rakamlarla ABD Askeri Sanayi 845.441 adet Savunma Bakanlığına ait bina mevcuttur.
En fazla askeri harcama yapan 25 ülkenin bütçesi ABD’nin askeri harcamalar bütçesine eşittir.
ABD bütçesinde ikinci sırayı alan eğitim bütçesi 45 milyar dolarken, savunma bütçesi 596 milyar dolardır.
Savunma adı altında gerçekleştirilen bunca askeri harcamanın nedeni, dünya halklarına karşı uygulanan saldırganlıktır. Saldırganlığın nedeni ise emperyalist tekellerin sömürülerini güvence altına almaktır. İstatistikler göstermektedir ki, dünya halklarına karşı saldırganlığın başını Amerikan emperyalizmi çekmektedir. Çünkü dünya halklarının emeğini, alınterini sömüren baş emperyalist güç Amerikadır, Amerikan tekelleridir. Yani DÜNYA HALKLARININ BAŞ DÜŞMANI AMERİKAN EMPERYALİZMİDİR. Amerika bunu halklara karşı saldırganlıktaki öncülüğüyle de göstermiştir.
1946-1975 yılları arasında, Amerikan emperyalizmi, tekellerinin çıkarlarını koruyabilmek için tam 215 kez askeri saldırganlığa başvurdu. Bu dönemde 19 kez nükleer silah kullanma tehtidi savurdu.
Bugün sadece Amerikan emperyalizminin elinde 10 bin nükleer silah başlığı olduğu resmi rakamlarla ifade ediliyor ve bu silahlar bile tek başına dünyayı defalarca ortadan kaldırmaya yeter.
Peki neden?
Bu devasa askeri harcamaların nedeni Amerikan emperyalizminin imparatorluğunu kabul ettirmek, Amerikan tekellerinin sömürüsünü sonsuz kılabilmek içindir. Bugün dünyadaki bütün kötülüklerin, katliamların, sömürü ve açlığın, ulusal aşağılanmaların, geri bıraktırılmışlığın baş sorumlusu Amerikan emperyalizmidir. Bu nedenle de Amerikan emperyalizmine karşı mücadele edilmeden, savaşılmadan ne bağımsızlık, ne demokrasi, ne de insanca bir yaşam kurulamaz.
ABD ve İngiltere, 88 Aralık-99 eylül arası Irak’a tam 8 bin ton bomba yağdırdılar.
BM yaptırımları ve ambargo sonucu 1999’a dek 300 bini çocuk olmak üzere tam 1.5 milyon insan katledildi. Bugün Suriye’de kimyasal silahlarla çocuklar öldürülüyor yalanlarıyla Suriye’ye karşı saldırganlığını artıran ABD Irak’ta 300 bin çocuğu ambargo ile katletti. Emperyalizm yalancıdır, iki yüzlüdür. Yalanlarla, pisikolojik savaş yöntemleriyle suçlarını gizlemeye, kendilerini insan hakları savunucusu olarak göstermeye çalışıyorlar. Oysa bugün dünyada her 5 saniye de bir ölen, 17 bini çocuk olmak üzere her gün açlıktan ölen 25 bin insanı Amerikan tekellerinin sömürüsü katletmektedir. Tarih Amerikan emperyalizminin dünya halklarına karşı işlediği suçlarla doludur.
DÜNYADAKİ AMERİKAN ASKERİ SALDIRGANLIĞI
– 1898’de Meksika’yı işgal etti, aynı yıl Küba’ya girdi.
– 1921 yılında Nikaragua’yı işgal etti. Anti-emperyalist direnişin başını çeken Sandino ve 300 kişiyi katletti. 40 yıldan fazla sürecek bir terör devrini başlattı. Sabotaj ve suikastlar düzenledi.
– 1945’te Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atarak bir anda 250 bin kişiyi vahşice öldürdü.
– 1950-53 yılları arasında yüz binlerce yurtsever Koreliyi katletti.
– 1954’te binlerce Guatemalalı’yı öldürdü.
– 1955’te Endonezya, Laos ve Kamboçya’da çok sayıda CIA operasyonu düzenledi.
– 1950-59: Küba’da 60 bin kişi, ABD destekli Batista birliklerince katledildi.
– 1961’de Küba’ya karşı Domuzlar Körfezi çıkarmasını örgütledi.
– 1965’te Dominik’e paraşütçülerini indirdi ve 10 bin Dominikliyi katletti.
– 1973’te Şili’de CIA’nın düzenlediği darbe ile 30 bin kişi katledildi.
– 1975’te Vietnam’dan kovulduğunda arkasında 2 milyon ölü ve milyonlarca sakat bıraktı. ABD’nin Vietnam’da halkın üzerine attığı 638 bin ton bomba, II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa ve Afrika’ya atılan toplam bombaların yarısıdır. Kişi başına aşağı yukarı 5 bomba atıldığı söylenmektedir.
– 1970-75 yılları arasında Kamboçya ve Laos’ta ABD, 1 milyon insanı katletti.
– 1983’te Lübnan’a saldırdı. 14 bin deniz piyadesinin katıldığı operasyonda binlerce Lübnanlı katledildi.
– Yine 1983’te Lübnan’a ikinci bir saldırıda bulundu. Amerikan 6. Filosu’na ait savaş gemileri Lübnan’a günlerce bomba yağdırdı.
– 1986’da uluslararası haydutluk örneği sergileyerek Libya’yı bombaladı, bine yakın sivili katletti. Ülkeye ambargo uygulayarak deniz ablukasına başvurdu.
– 1989’da Panama’ya asker çıkarttı ve 5 bin Panamalıyı katletti.
– 1991’de Irak’ın Kuveyt’e girişini bahane ederek diğer emperyalist güçleri de ardına takarak Irak halkına karşı bomba yağdırdı. ABD uçakları bu ilk Körfez Savaşı esnasında Irak halkının üzerine 12 bin sorti yaptılar.
– Somali’deki durumu bahane ederek yine diğer emperyalist güçleri de peşine takarak ülkeyi işgale girişti.
– İran’a karşı başlattığı ambargoyu ve saldırı tehtidini yıllardır sürdürüyor.
– 1999 Sırbistan Kosova’dan çekilmeyi reddedince ağır NATO hava saldırıları düzenlendi.
– 2001 Makedonya’ya NATO askerleri çıkarıldı.
– “Terörle Mücadele” yalanlarıyla 2001 yılında Afganistan’ı işgal etti, işgal hala devam ediyor.
– 2003 yılında, hava, kara ve deniz kuvvetleriyle Irak’ı ön bombaladı ve sonrasında da işgal etti. Sonrasında Irak’tan asker çeken Amerikan emperyalizmi; 2003 Irak saldırısına 1 Trilyon dolar harcadı. Amerika “kayıplarımıza değdi Irak’a demokrasi geldi” açıklaması yaptığında arkasında bıraktığı tablo şöyleydi;
-1 milyon 300 bin Iraklı katledildi.
-30 bin Irak’lıya tecavüz edildi.
-5 milyon Iraklı göçettirildi.
-2 milyon Iraklı evsiz, 4 milyon çocuk yetim kaldı.
-3 bin akademisyen ve aydın öldürüldü.
– Latin Amerika’da ABD’nin bulaşmadığı savaş, katliam, insan hakları ihlali yok gibi. Nikaragua’dan kaçan işkenceci, halk düşmanı örgütleri destekledi ve Nikaragua halkının üstüne saldırttı.
– Birçok Latin Amerika ülkesinde de Ulusal Muhafızlar adı altında Ölüm Mangaları’nı örgütledi, eğitti, finanse etti, silahlandırdı ve halkın üzerine saldırttı. ABD son olarak Irak ve Afganistan’da yüzbinlerce Müslümanı şehit etti, kadınların namuslarına el uzattı ve hapishanelerde onbinlerce Müslümana sistematik işkenceler yaptı.
-“Arap Baharı” adı altında Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da halklara yönelik saldırı başlattı. Dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Conda Liza Rice bu bölgelerdeki 20 ülkede iktidar değişikliklerine gideceklerini açıklamıştı. Libya, Mısır, Sudan, Yemen, Suriye bu ülkelerin başında geliyordu. Suriye’de bu saldırganlık hala devam etmektedir.
Görülmektedir ki Amerikan emperyalizminin özellikle son 60 yıldır halkların kanını dökmediği dünyanın her hangi bir kıtası hatta ülkesi kalmamıştır. Vietnam’da, Kore’de, Kamboçya’da, Laos’ta, Endonezya’da, Somali’de, Liberya’da, Ruanda’da, Burundi’de, Etiyopya’da, Sierra’da, Leone’de, Zaire’de, Kongo’da, Küba’da,Arjantin’de, Şili’de, Bolivya’da, Latin Amerika’nın tamamında, Türkiye’de, Yunanistan’da… Milyonlarca insanı katletti.
YENİ SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYALİZMİN İÇSEL BİR OLGU HALİNE DÖNÜŞMESİ
Emperyalist tekellerin zenginlikleri halkların yoksullukları ve açlıkları demektir. Bu durum elbetteki halkların öfkelerini de açığa çıkarmış, büyüyen adaletsizlikle birlikte adalet istemi, sınıfsal ve ulusal kurtuluş hareketleri dünyanın dört bir yanını sarmıştır.
Bunlarla birlikte artan kapitalizmin krizi kapitalistleri krizlerini aşabilmek için 2 kez dünya çapında paylaşım savaşlarına gitmeye itmiştir. Paylaşım savaşları kapitalistlerin krizlerini çözemediği gibi, 1. paylaşım savaşında dünyanın altıda biri ve 2. paylaşım savaşında da dünyanın üçte biri emperyalist boyunduruğa son vererek sosyalist kampa katılmışlardır.
Bu durum emperyalistlerin krizlerini derinleştirmiştir. Paylaşım savaşlarıyla krizlerine çözüm bulamayan, tam tersine açığa çıkan ulusal ve sınıfsal kurtuluş savaşlarıyla pazar yitimine uğrayan emperyalistler, sömürü biçimlerinde ve aralarındaki ilişkilerde değişikliklere gitmek zorunda kaldılar.
Emperyalist ülkeler arasındaki bu entegrasyon doğal olarak ekonomik, sosyal, siyasal bir çok alandaki ilişkilerde yeni gelişlmeleri de beraberinde getirdi. 3. Bunalım dönemiyle ortaya çıkan bu yeni gelişlmelerden en önemli ve belli başlı olanları ABD tarafından geliştirilen “soğuk savaş stratejisi”yle birlikte uygulamaya sokulan emperyalist ekonomilerin askerileştirilmesi ve yeni-sömürgeciliktir.
Yeni sömürgecilikle birlikte, mperyalizmin 1. ve 2. bunalım dönemlerindeki açık işgallerin yerini gizli işgaller almış ve emperyalizm dışsal olgu olmaktan çıkarak içsel olgu haline dönüşmüştür.
Emperyalizmin yeni sömürge ülkelerde içsel olgu halini alması, emperyalizmi hedeflemeden bağımsızlığın kazanılamayacağını, kurtuluşun sağlanamayacağını, halkların açlığına ve yoksulluğuna son verilemeyeceği anlamına gelir.
Dünyadaki bütün kötülüklerin ilk nedeni özel müykiyetken, bugün dünya halklarının, sağlıktan yoksulluğa, işgallerden katliamlara, işsizliklerden bebek ölümlerine kadar bütün sorunlarnın kaynağı emperyalist sömürüdür. Bu sömürünün jandarması ve efendisi de dünyanın 156 ülkesinde askeri varlığını sürdüren ve tüm dünya gelirlerinin %50’sine el koyan Amerikan emperyalizmidir.
Tüm bunlar Amerikan emperyalizminin dünya halklarının baş düşmanı olduğu gerçeğidir. Tüm dünyaya bir ahtopotun kolları gibi uzanan askeri varlığıyla, Asya’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Balkanlara, Latin Amerika’ya bütün dünyanın gelirlerinin %50’sine el koyan tekelci şirketleriyle, ambargolarıyla, ekonomik askeri yaptırımlarıyla halkların baş düşmanı Amerikan emperyalizmidir. Bu nedenle emperyalizme karşı savaşılmadan, Amerikan emperyalizmine karşı savaşılmadan bağımsızlık kazanılamaz, özgürlük ve demokrasi elde edilemez.
Bugün dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, her devrimci örgüt, her ulusal kurtuluş mücadelesi veren örgüt, ülke, kurum ve kişiler, empeyalizmi hedeflemek, Amerikan imparatorluğunu hedeflemek zorundadırlar.
Emperyalizmi hedeflemeden, emperyalizme karşı savaşmadan, direnmeden yurtsever, devrimci olunamaz.
Bugün dünyanın Türkiye’sinden emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı silahlı mücadele yürütmeye, savaşmaya, bedeller ödemeye devam ediyoruz. Emperyalizme karşı savaşmaktan vazgeçenlerin, silahlarını toprağın altına gömenlerin, halkların umutlarını emperyalist tekellerin insafına terkedenlerin boy verdiği bir dönemde dünyanın Türkiye’sinden silahlı mücadeleyi yükseltmeye devam ediyoruz.
Ve bütün dünyaya çağrı yapıyoruz. Tek yol emperyalizme karşı halkların silahlı savaşlarıdır, direnişleridir. Her vatanseverin, her sosyalistin birinci görevi, baş düşman Amerika’ya ve işbirlikçilerine karşı her türlü yolu ve yöntemi kullanarak direnmek ve savaşmaktır.
KAHROLSUN EMPERYALİZM
KAHROLSUN BAŞ DÜŞMAN  AMERİKA
YAŞASIN HALKLARIN SİLAHLI SİLAHSIZ ANTİ EMPERYALİST DİRENİŞLERİ
YAŞASIN BAĞIMSIZLIK, DEMOKRASİ VE SOSYALİZM

What is your reaction?

Excited
0
Happy
0
In Love
0
Not Sure
0
Silly
0

You may also like

Comments are closed.