Açıklama: Halk Cephesi – Uluslarası İlişkiler Komitesi
Venezuela’da Yapılan Seçimler de Gösterdi ki Devrim Asla Seçimlerle Gelmeyecek!
Reformizmin Barış içinde Devrimi Kurma Hayali Bir Kez Daha Suya Düştü!
Sosyalizm İçin Halklar, Emperyalizme ve Burjuvaziye Karşı Savaşmak Zorundadır!
Venezuela’da gerçekleşen seçimler sonucunda Venezuela Birleşik Sosyalist Parti’si iktidarı kaybetti. 167 milletvekili barındıran Ulusal Meclis’te PSUV’nin yani Chavez’in partisinin milletvekili sayısı 99’dan 44’e düştü. Bir kez daha “Barış İçinde Bir Arada Yaşama” teorisi çöktü! Bir kez daha parlamentarizm yoluyla sosyalizme ulaşma çabası iflas etti!
Merak ediyoruz, acaba reformistler, emperyalizmle denge siyaseti savunucuları kaçıncı defa Amerika’yı yeniden keşfedecekler. Dünya halklarının önünde yeterince örnek var. 11 Eylül 1973 yılında Salvador Allende’nin darbeyle iktidardan indirilişi, daha önce Hugo Chavez’in yaşadığı darbe,parlamenter mücadelenin geçmişi, şuan ki durumu ve daha birçok örnek gösterilebilir. Bütün bu örneklerin bize gösterdiği en temel bilgi şudur: “burjuvazi iktidarını hiçbir zaman eliyle halka vermeyecektir!”
Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi, halkçı, ilerici bir partidir, anti-emperyalist nitelik taşımaktadır. Ancak reformisttir, emperyalizmle barış içinde bir arada yaşanabileceği politikasını benimsemiştir.
Bu siyasi hareketin önderi olan Hugo Chavez, 1998 yılında Venezuela devlet başkanlığına seçildi. 2002 yılında Venezuela’da burjuvazi Chavez’in yönetimine dayanamadı ve bu iktidara karşı eylemler örgütlemeye başladı. Eylemlerin başını işverenler sendikası çekti ve faşist Amerikancı askerlerle birlikte Chavez’e karşı bir darbe organize edildi. Chavez geçici bir süre görevden uzaklaştırılsa da halk desteğinin etkisiyle darbe burjuvazinin istediği sonuca ulaşamadı.
Tüm bu saldırıların ardından Chavez 2006 yılında tekrar devlet başkanlığına seçildi. Seçildikten bir süre sonra da Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi kuruldu. Ölümüne kadar iktidarda kaldığı süre boyunca Venezuela halkının yararına politikalar üretti. Venezuela’yı 40 yıl boyunca yöneten büyük toprak sahibi 4 ailenin ve 5 özel medya kuruluşunun saltanatına son verdi. Nüfus kağıdı bile olmayan, hayatı boyunca ülkesinde oy kullanmamış 5 milyon melez, yerli, Afrikalı yoksul, ilk defa “vatandaş” kaydına alınmıştı.
Başkan seçildikten sonra Chavez’in ilk yaptığı, ülkenin Anayasasının değiştirmek ve ulusal gelirinin %80’in sağlayan petrol kaynaklarının özelleştirilmesini yasaklamak oldu. Daha sonra vergi yasasını değiştirerek patronları vergi ödemeye zorladı.
2001’de çıkardığı toprak yasasıyla 5000 hektarın üzerindeki arazilere el koyarak topraksız ya da az topraklı köylülere dağıttı. 25 milyon nüfuslu ülkede bu reformdan 1.200.000 kişi yararlandı. Büyük bir eğitim atılımı başlatarak “sıfır cahillik” sloganıyla milyonlarca insanın okuma-yazma öğrenmesi sağlandı. Üç yılda okuma yazma bilmeyen kimse kalmadı Venezuela’da.
Tüm bu halkçı taraflarına rağmen Chavez ne Marksist-Leninist’tir ne de Venezuela’da sosyalizm yaşanmıştır. Chavez ve Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi tüm reformistler gibi devrime inanmaz. Hatta gerçekte devrimden korkmaktadır. Emperyalizmle barış içinde bir arada yaşanabileceğine inanmaktadır. ABD’nin uyuşturucu, fuhuş ve kontrgerilla merkezi olan Kolombiya devletine karşı 50 yıldır silahlı mücadele veren FARC’ı hiçbir zaman dost bir örgüt olarak görmemiştir. FARC’ın bugün emperyalizmle uzlaşma noktasına girmesinde Chavez’in etkisi büyüktür. Chavez “şiddet yöntemleri ile savaşı bitirmek imkansız” diyerek FARC’ın silahlı mücadele anlayışını mahkum etmiştir.
Chavez, sermayeye ait “çalışmayan” fabrikaları ve Venezuela burjuvazisine ait bazı kuruluşların kamulaştırılacağını söylese de özel mülkiyetin tasfiyesini savunmadığını söylemiştir. İktidarda olduğu son dönemde de kapitalist üretim ilişkilerinin sonlandırılması için bir adım atmamıştır. Chavez’in Venezuela’sı üretimin %86’sının özel sektöre yani burjuvaziye ait olduğu bir ülkedir. Devrim, kapitalizmin özel mülkiyet ilişkilerinin tasfiyesidir. Venezuela’da böyle bir şey yaşanmamıştır. Askeri bir darbeyle ya da parlamenter yoldan böyle bir sonucun ortaya çıkması da mümkün değildir. Bu gerçeklik bir kez daha yaşam tarafından doğrulanmıştır.
Tüm bu gerçeğe rağmen Chavez’in halkçı ve anti emperyalist politikaları ABD’yi rahatsız etmiştir. Chavez döneminde yaşanan darbelerde de, Chavez’den sonra Maduro döneminde örgütlenen kontrgerilla çetelerinin tek bir hedefi vardı: Venezuela’daki halkçı ikitidarı ortadan kaldırmak. Condelezza Rice, Chavez yönetiminde Venezuela’nın “Latin Amerika ve demokrasi açısından büyük tehdit olduğunu” söylüyordu. Chavez’e karşı “birleşik bir cephenin” kurulması çağrısı yapıyordu. ABD Venezuela’daki iktidar gibi halkçı bir iktidarın bile yaşamasını dünya halklarına örnek olmasını istemiyordu. ABD 2010 yılında Chavez karşıtı gruplara 40 milyon dolar gönderdi.
Maduro işte böyle geçmişi devraldı. Maduro döneminde de ABD ve Latin Amerika’nın İsrail’i Kolombiya, VBSP’ne karşı faaliyetlerine devam etti. Eli silahlı çeteler 2014 yılında sokaklara indi ve VBSP iktidarına karşı saldırı başlattı. Sokak saldırılarında kontrgerilla gruplar tarafından, iktidarı destekleyen ilericiler, demokratlar katledildi. Bu eylemler, 2015 yılında Kolombiya devleti tarafından örgütlenen para-militer çetelerin saldırılarına dönüştü. Yüzlerce silahlı kişi Venezuela-Kolombiya sınırında konuşlanıp, halkçı iktidara karşı silahlı eylemler gerçekleştirmeye başladı.
Venezuela’da gerçek anlamda devrim-karşı devrim hesaplaşması gerçekleşmediği için devlet aygıtı halka ait olmadı. Sadece iktidarda halkçı politikalar uygulayan bir parti vardı. Üretimin bölüşümü kapitalist ilişkiler sonucu gerçekleşiyordu. Kapitalist devlet bir bütün olarak parçalanmadığı için devletin zor aygıtları hiçbir zaman halk iktidarının bir parçası olmadı. Bu yanıyla iktidarı kaybeden Maduro’nun dediği doğrudur: “sosyalizm mücadelesi şimdi başlayacak”. Çünkü hiçbir zaman Venezuela halkı iktidarın sahibi değildi. İktidar ancak halk devrimi sonucunda devletin aygıtının parçalanıp, proleterya diktatörlüğünün gerçekleşmesiyle olacak.
Tarih bize Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin seçim yenilgisiyle gösterdi ki; devrim ve proleterya diktatörlüğünün halkların kurtuluşunun tek yoludur. İktidarını, sömürüsünü büyük bir şiddetle koruyan burjuvazi hiçbir zaman iktidarından kendiliğinden vazgeçmeyecektir. Gerçek bir hesaplaşma sonucunda burjuvazi alaşağı edilmedikçe halkların kurtuluşu gerçekleşmeyecektir. Dünya halklarının kurtuluşu üretim araçlarını burjuvazinin elinden alacak olan çetin bir devrim mücadelesinden geçmektedir!
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
06.01.2016